bilgi@alanbaskanligi.gov.tr

0212 455 32 12

Zeyrek Camii ve Çevresi Koruma Alanı

Zeyrek Dünya Mirası Alanı Haliç'e hâkim bir yamaç üzerinde Atatürk Bulvarı'nın batısının yanında yer alamakta olup Molla Zeyrek Camii (eski Pantokrator Manastırı Kiliseleri) ve çevresindeki sokakları içermektedir.

Bölgenin merkezini oluşturan cami 12. yüzyılda İmparator İoannes Komnenos ve eşi Eirene tarafından büyük bir manastırın merkezi olarak inşa edilmiştir. Manastırın kiliseleri dışındaki bölümlerini taşıyan sarnıçlar dışında bir şey günümüze ulaşmamıştır. Pantokrator İsa’ya (dünya hâkimi İsa) adanmış olan manastırın yan yana üç binadan oluşan kilisesi ortaçağ Bizans mimarisini en iyi temsil eden örneklerden biridir. İyi korunmuş olan kapalı yunan haçı planlı yapılar, boyutları açısından bu tipin en anıtsal örneklerindendir. Bizans kaynakları birçok imparator ve imparatoriçenin bu manastıra gömüldüğünü bildirmektedir. Manastır V. Haçlı Seferi (1204) sırasında İstanbul’un ele geçirilmesinden sonra haçlılar tarafından yağmalanmıştır. Bugün Avrupa müzelerinde korunan bazı el yazmaları, kilise eşyaları ve röliklerin bu manastırdan götürüldüğü iddia edilmektedir. Güneydeki yapının zemininde bulunan renkli mermer döşeme konuları ve işçiliği açısından Bizans döneminden günümüze kalan en müstesna örnektir.

İstanbul’un fethinden hemen sonra Osmanlı kentinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere bazı yapılara yeni fonksiyonlar verilmeye başlandığında Pantokrator Manastırı bu kapsamda medreseye dönüştürülmüştür. İstanbul Üniversitesinin tarihi geleneksel bir yaklaşım ile bu medresedeki eğitim başlatılır. Medresede, devrin önde gelen bilim adamları ders vermiştir.

Bunlardan “zeyrek” lakaplı (zeki, hazır cevap) Molla Mehmet’ten dolayı yapı ve semt Zeyrek adıyla anılmıştır. Yapının yanında Fatih devrinin önde gelen şahsiyetlerinden Akşemseddin adıyla anılan Molla Şemseddin’in bir tekke tesis ettiği bilinmektedir. Fatih Külliyesi’nin inşasından sonra yapı cami olarak kullanılmıştır. Osmanlı dönemi boyunca onarımlarla yaşatılan yapının ana karakteri özenle korunmuştur. Caminin içerisinde bulunan minber, Bizans döneminin yapı elemanlarının kullanılması ile yapılmış, hem Bizans hem de Osmanlı kültürünü temsil eden bir örnek oluşturmuştur.

Alanda günümüze ulaşan en eski yapı V. Yüzyıl dolaylarına tarihlenen geç antik çağa ait bir mezar anıtı olan ve bugün Şeyh Süleyman Mescidi adıyla bilinen yapıdır. Bizans devrinde muhtemelen dini amaçla kullanılan yapı Osmanlı devrinde mescit olarak kullanılarak yaşatılmıştır. Batısında yer alan Osmanlı haziresiyle beraber tek kubbeli yapı hem antik çağdan günümüze kültürel birlikteliği taşımaktadır.

Bölgenin Haliç ve Atatürk Bulvarı’na doğru eğimli yamaçları teraslarla düzenlenmiştir. Teras duvarları arkasında yer alan ve çoğu Bizans dönemine ait sarnıç ve mahzenler ile farklı kotları birbirine bağlayan yokuş ve merdivenler semtin uzun bir süreçte organik olarak gelişen dokusunu belirler. Bu dokunun içerisinde inşa edilen Çivizade - Ümmü Gülsüm, Kasap Demirhun, Bıçakçı Alaaddin gibi mahalle mescitleri semtin küçük odaklarını oluşturmaktadır. Mütevazı ölçekli bu mescitler ve banileri semtin Osmanlı dönemi gelişimini ve değişimini simgeleyen semt kimliği açısından önemli unsurlardır.

Semtte Molla Zeyrek Camii’nin önünde yer alan Çukur Çeşme, üzerindeki sıbyan mektebiyle bir Osmanlı yapısı olmakla birlikte muhtemelen çeşme manastıra ait ayazmasının suyuyla beslenmektedir. Kent içinde çok az olan doğal su kaynaklarından faydalanarak suyun debisini arttırmak için zeminden yaklaşık 5m. derinde inşa edilen ve merdivenlerden inilerek ulaşılan çeşme şehirdeki birkaç örnekten biridir. Semtin su yapılarından biride 16. yüzyılın meşhur Kaptan-I Deryası Barbaros Hayreddin Paşa’nın Mimar Sinan’a yaptırdığı çifte hamam (kadınlar ve erkekler için ayrı bölümleri olan) ismini zengin çini dekorasyonundan almıştır. Yapı İstanbul’daki hamam mimarisinin önemli örneklerinden biridir.

Bölgede büyük bir hazire olmamakla birlikte bazıları anonim 15 civarında yatır bulunmaktadır. Osmanlı toplumunda mezar ölüm yaşam alanları kesin sınırlarla ayrılmadığı için bu yerleşim alanında da sokak dokusu içerisinde konutların arasında, hatta konutların içinde kabirlere mezarlara rastlanmaktadır. Bunlar hem çevrede yaşayanlar hem de tüm İstanbullular tarafında ziyaret edilmekte birçok halk hikâyesine konu olmaktadır. Bunların arasında en meşhuru Mehmet Emin Tokadi makamı olarak bilinen mezardır. Zamanla etrafında bir hazire oluşan bu mezar İstanbul’un en önemli ziyaret yerlerinden bir olmuştur.

Bu semtte yaşamış olan ve burada yaptırdığı sıbyan mektebiyle eğitime katkı sağlayan, Osmanlı kültür tarihi açısından önem arzeden simalarından biri olan Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi’nin burada yer alan türbesi halkın yoğun ilgisine mazhar olmaktadır.

Bölge Osmanlı konut dokusu açısından önemli bir birikime sahiptir. Zeyrek camiinin yakınında özellikle 19. yüzyıl öncesi konutları ve bunlarla ilgili taş oda, hamam, mutfak, bahçe duvarları gibi birimler Osmanlı arkeolojisinin verileri olarak günümüze ulaşmıştır. Suriçi İstanbul’da tespit edilebilen en eski evlerden biri bu semtte bulunmaktadır. 19. yüzyıl konut mimarisi açısından da geniş saçakları, konsollarla taşınan çıkmaları, ahşap cephe kaplamaları ile adedi 100’ü bulan ve son devir Osmanlı kent dokusu hakkında önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Bu 19. Yüzyıl konutları Osmanlı modernleşmesinin, yeni teknolojilerin ve buna paralel olarak değişen toplumsal yapısının tanıkları niteliğindedir.

Zeyrek Camii ve Çevres Koruma Alanı Fotoğraf Galerisi İçin Tıklayınız